Frekans konvertörleri (frequency converters), farklı frekans ve voltaj değerlerinde çalışan cihazların
birbirine uyumlu şekilde çalışmasını sağlayan kritik güç elektroniği cihazlarıdır.
Sanayi tesislerinden medikal sistemlere, havacılık uygulamalarından hassas laboratuvar cihazlarına
kadar birçok alanda karşımıza çıkarlar. Özellikle globalleşen üretim zincirlerinde, 50 Hz ile çalışan bir
sistemin 60 Hz altyapıya entegre edilmesi gibi teknik uyumsuzlukları çözmek için vazgeçilmez bir rol
üstlenirler. Ancak frekans konvertörlerinin sağladığı faydaların uzun vadeli olabilmesi için, doğru cihaz
seçimi kritik önem taşır. Bugün piyasada birçok kullanıcı, frekans konvertörü seçerken yalnızca güç
kapasitesine, giriş-çıkış voltaj değerlerine ya da dönüştürülmek istenen frekans aralığına odaklanıyor.
Elbette bu değerler önemli; ancak yeterli değil. Çünkü sistemin sağlıklı çalışması, enerji tasarrufu
sağlaması ve ekipmanların uzun ömürlü olması, sadece temel teknik verilerle değil, daha
derinlemesine mühendislik kriterleriyle de doğrudan ilgilidir. Çoğu zaman göz ardı edilen bu teknik
detaylar, kurulumdan işletmeye kadar pek çok aşamada sistem performansını etkileyebilir. Bu blogda,
doğru frekans konvertörü seçimi için genellikle atlanan 3 kritik kriteri açıklıyoruz.
Frekans konvertörü seçiminde ilk dikkat edilmesi gereken konulardan biri, konvertörün bağlanacağı
yükün tipi ve karakteristiğidir. Yük tipi, sistemin çalışma dinamiklerini doğrudan etkiler. Örneğin, bir
konvertörün sadece sabit hızlı bir fan motorunu çalıştırması ile tork kontrollü bir asansör motorunu
çalıştırması aynı değildir.
Voltaj frekans dönüştürücü mantığında çalışan bu cihazlar, yükün başlangıç anındaki ani akım
çekişlerine karşı da dayanıklı olmalıdır. Bu nedenle, yükünüzün moment gereksinimini, kalkış akımını
ve çalışma sırasında değişkenlik gösteren tork değerlerini mutlaka analiz etmelisiniz.
Her konvertör, her yük tipiyle çalışmak üzere tasarlanmamıştır. Özellikle motorlu sistemlerde yükün karakteristiği; yani değişken tork mu sabit tork mu gerektirdiği, konvertör seçimini doğrudan etkiler.
• Pompa ve fanlar genellikle değişken tork gerektirir.
• Konveyör sistemleri, vinçler, asansörler gibi yükler ise sabit tork ihtiyacına sahiptir.
Doğru analiz yapılmadan seçilen konvertör:
• Kalkış anında yetersiz kalabilir,
• Ani akım çekişlerine karşı korunmasız olur,
• Hem cihazın hem bağlı ekipmanın ömrünü kısaltır.
Frekans konvertörü alırken genellikle giriş ve çıkış voltajları, frekans değerleri gibi yüzeysel bilgiler göz
önünde bulundurulur. Oysa ki, konvertörün çıkışındaki dalga formu ve bu formun oluşturduğu
harmonik seviyeleri, sistemin genel performansı açısından belirleyici unsurlardır.
Harmonikler, enerji sistemlerinde gerilim ve akımın sinüs formundan saparak sisteme zarar
verebilecek istenmeyen bileşenlerdir. Bu sapmalar motorlarda aşırı ısınma, izolasyon bozulması gibi
problemlere neden olabilir. Özellikle hassas cihazlarda ve uzun süreli çalışma gerektiren
uygulamalarda, çıkış dalgasının saf sinüs forma yakın olması gerekir. “60 Hz cihaz 50 Hz çalışır mı?”
gibi sık sorulan soruların arkasında da bu teknik detaylar yatar.
Bir cihaz 60 Hz frekansa göre tasarlandıysa ve siz onu doğrudan 50 Hz ile çalıştırırsanız, motorun hızı
azalır, verimi düşer ve ısınma artar. Burada devreye frekans konvertörü girer: doğru dalga formunu ve
frekansı sağlayarak cihazın nominal şartlarda çalışmasını mümkün kılar. Ayrıca bazı frekans
konvertörleri, harmonik filtreleme özelliğiyle donatılmıştır. Birçok kullanıcı, frekans konvertörünü
sadece “frekans dönüştürücü” olarak değerlendirir. Ancak çıkış sinyalinin dalga formu kalitesi ve
ürettiği harmonik distorsiyon sistem için çok daha önemlidir.
• Harmonik bozulmalar, motorlarda aşırı ısınma, yalıtım arızası ve verim düşüklüğüne neden olabilir.
• Özellikle hassas cihazlar ve uzun süreli operasyonlar için, çıkışın saf sinüs dalgaya yakın olması şarttır.
Gelişmiş modeller, dahili harmonik filtre ile enerji kalitesini korur ve şebekeye zarar vermez.
Frekans konvertörleri, çalışırken önemli miktarda ısı üretirler. Bu ısının kontrol altına alınamaması,
cihazın ömrünü kısaltmakla kalmaz, aynı zamanda sistemin genel güvenliğini de tehlikeye atar. Bu
noktada karşımıza “soğutma tipi” faktörü çıkar.
Konvertörler genellikle fanlı (aktif) ya da fanless (pasif) soğutmalı olarak sınıflandırılır. Fanlı soğutmalı
modeller, daha yüksek güçlerde etkin performans sunarken, fanless modeller sessiz çalışmaları ve
düşük bakım gereksinimleri ile öne çıkar. Frekans konvertörleri çalışırken ciddi ısı üretir. Bu nedenle
soğutma tipi (fanlı / fansız) ve IP koruma sınıf, cihaz ömrü ve güvenliği açısından kritik rol oynar.
• Fanlı konvertörler yüksek güç uygulamaları için idealdir.
• Fanless modeller, sessiz ortamlar ve düşük bakım isteyen sistemlerde tercih edilir.
• IP20: İç ortam, düşük toz/nem koşulları
• IP54, IP65: Dış ortamlar, üretim sahaları, tozlu veya nemli alanlar
Cihazın yerleştirileceği ortam koşulları da göz ardı edilmemelidir. Yüksek nem, toz, sıcaklık
dalgalanmaları gibi etkenler, konvertörün çalışma performansını doğrudan etkiler. Bu yüzden, frekans
konvertörü seçerken IP koruma sınıfına dikkat etmek gerekir. IP20 gibi düşük sınıflar sadece iç
mekanlarda, toz ve suya maruz kalmayan alanlarda uygundur. Dış ortamlar ya da endüstriyel üretim
alanları gibi zorlu koşullarda ise IP54, IP65 gibi daha yüksek koruma sınıfına sahip ürünler tercih
edilmelidir.
Frekans konvertörleri, farklı frekans değerlerine sahip sistemler arasında uyum sağlamak ve
ekipmanları güvenli şekilde çalıştırmak için kritik öneme sahiptir. Ancak doğru cihazı seçmek ve
sistemle uyumlu şekilde entegre etmek her zaman göründüğü kadar basit değildir. Kullanıcıların
yaptığı bazı yaygın hatalar, sadece cihazın performansını düşürmekle kalmaz, aynı zamanda sistemde
kalıcı hasarlara da yol açabilir. İşte frekans konvertörü seçerken en sık yapılan üç hata:
1. Sadece Güç Değerine Göre Tercih Yapmak
Birçok kullanıcı frekans konvertörü seçerken yalnızca cihazın güç kapasitesine bakarak karar verir.
Ancak bu oldukça yanıltıcı bir yaklaşımdır. Cihazın uyum sağlayacağı yük tipi, oluşturabileceği
harmonik seviyeleri, soğutma yöntemi ve koruma sınıfı gibi teknik detaylar da en az güç değeri kadar
önemlidir. Bu faktörler göz ardı edildiğinde, sistemde performans sorunları ya da donanım
uyumsuzlukları kaçınılmaz hale gelir.
2. Cihazı Yanlış Amaçla Kullanmak
Piyasada “50 Hz to 60 Hz converter” ya da “frequency converter” adıyla satılan birçok cihaz, sadece
frekans değiştirme özelliğiyle sınırlı sanılabiliyor. Oysa bir frekans konvertörü, frekansı değiştirmekle
birlikte voltaj regülasyonu sağlar ve çıkış sinyalinin dalga formunu da kontrol eder. Bu yüzden sadece
frekans dönüşümü istenen durumlarda, düşük kaliteli ve sınırlı fonksiyonlu ürünlerin tercih edilmesi,
cihazların yeterince korunamamasına ve sistemin zarar görmesine neden olabilir.
3. Montaj ve Devreye Alma Sürecini Hafife Almak
En sık göz ardı edilen bir diğer konu da montaj ve devreye alma sürecidir. Profesyonel destek
alınmadan yapılan kurulumlar, yanlış kablolama, uygun olmayan havalandırma koşulları veya hatalı
bağlantılar gibi sorunlara neden olabilir. Bu da, ne kadar kaliteli olursa olsun konvertörün kısa sürede
arıza vermesine yol açabilir. Bu nedenle kurulumu mutlaka alanında uzman teknik ekip tarafından
yapılmalıdır.
Doğru bir frekans konvertörü:
• Yük tipiyle uyumlu olmalı
• Saf sinüs dalga formu üretmeli
• Düşük harmonik bozulma seviyesine sahip olmalı
• Ortam koşullarına göre uygun IP koruma sınıfında olmalı
• Uzman ekip tarafından kurulmalı
Uzun ömürlü ve verimli bir sistem için, sadece "kaç kW'lık cihaz alacağım?" sorusu değil, "hangi teknik kriterlerle uyumlu olmalı?" sorusu da sorulmalı.